Bugün olduğumuz yerde, dünyada, insanların birbirine güveninin kalmadığını hepimiz biliyoruz. Peki, ya işler tersine dönseydi? Herkes birbirine güvense, kimse bir diğerini kandırmasa dünyamız nasıl bir yer olurdu? İlk bakışta bu dünyanın iyilik ve güzellikle dolu olduğu söylenebilir, peki insanoğlu bu dünyayı bile mahvetmeyi nasıl başaracak?
Künyesi ve konusu ile başlayacak olursak; 2009 yapımı, Ricky Gervais imzalı The Invention of Lying; yalansız ve dürüst bir başka dünyanın nasıl bir yer olacağını bizler için tasarlıyor. Acımasız dokundurmaları ve nüktedanlığı ile bilinen Gervais, bu yapımında da insanoğlunun güzellik, kariyer, para ve şöhret gibi sahip olabileceği göz alıcı statülerimiz ve yokmuş gibi davrandığımız veya gizlediğimiz tüm eksikliklerimizle birlikte bizlere bir farkındalık kazandırmayı amaçlıyor.
Sorgulamadan kabul ettiğimiz dayatmaları, güç alıp rahat hissettiğimiz önyargılarımızı ve dürüstlüğümüzü sorgulatan Ricky Gervais, bu filmde Mark Bellison olarak karşımızda. Mark, dış görünüşü ve kariyeri ile ilgili tüm zayıflıklarını kabul etmiş, kendini iyi tanıyan ve kovulmak üzere olan bir senarist. Bu evrende diğer tüm insanlar gibi o da yalnızca doğruları söylemekte, ta ki yalanı icad edene kadar. Çaresiz kaldığı ve neredeyse evsiz kalacak kadar maddi sıkıntılar yaşadığı bir dönemde Mark Bellison; para, şöhret ve arzuladığı aşkını kazanmak için adını bile koymadan icat ettiği ve annesine ölümden sonraki hayatla ilgili söylediği “yalan”la dünyanın en tanınan siması haline geliyor. Mark’ın orijinal hikayesi böyle başlıyor.
Ricky Gervais, Mark’ın yalansız evreninde, gökyüzünden her şeyi kontrol eden adam olarak tanımladığı ve aslında var olmayan bir Tanrı’nın, Mark’ın yalanlarıyla nasıl yaratıldığını ve insanların hangi vaatlerle kandırıldığını bizlere gösteriyor. İlaven, bir insanı hata yapmaktan alıkoyacak şeyin ceza, iyiliğe teşvik edecek şeyin ödül olduğunu bildiğinden, insanlara yalanlarıyla yarattığı Tanrı bağlamında bir cennet-cehennem fikri de aşılıyor. Zaman içerisinde Mark, kendini suçlu hisseden ve her şeyi böyle kesin bir biçimde dikte ettiği ve insanları kandırdığı için pişman olan bir adama dönüşüyor.
The Invention of Lying, dini olguların yanısıra, toplumun yarattığı güzellik algısı ve estetik formlarına da büyük bir yergi durumundadır. Hikayesiyle bizlere dış görünüş ve estetiğin basmakalıp bir algı olduğunu ve bir insanı ilk aşamada değerlendirmek ve önyargılarımızı kullanmak için bir kolaylık olmasının yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyor. Aşkı için çabalayan Mark, aşık olduğu kadın Anna tarafından doğuştan sahip olduğu fiziksel özelliklerle değerlendirilmesi sebebiyle özgüven eksikliği yaşasa da sonrasında insan ruhunun eşsiz olduğunu ve bedenin görünüşüyle iki insanın birbirine uyumluluğunun belirlenmesinin yanlış olduğunu fark ediyor. Ebeveyn ve toplum baskısı sebebiyle kabul edilemeyen aşka da senaryosunda yer veren film, seyircilerinde farkındalık yaratıyor.
Yazar: Hakan Demir